LOSTRA SALONU

KUNDURA BAKIM,ONARIM ve ORTOPEDİK ÇÖZÜM MERKEZİ

"Bizce, Sağlık ve Görünüm Ayaklar'dan İtibaren Başlar..."



   
 
  Ayakkabı (Kundura)' nın Tarihi

Ayakkabı' nın uzun ve renkli tarihi
 

Mısırlıların papirüs sandaletlerinden Japonların itibar göstergesi ayakkabılarına, Roma’lı askerlerin ilkel postallarından Vinci’nin topuklu ayakkabı tasarımına kadar uzun bir hikayesi var ayakkabının.
Ayakkabı deyip geçmemek gerek bir kalemde. Ayakkabı, adı üstünde ayağın kabı... İnsanoğlunun en temel ihtiyaçlarından birini gidermenin aracı. En temel ihtiyaçlardan biri olduğu için, tarihi de bir o kadar eski. Yiyecek ve barınak aramak için yollara düşen ilk insanların, sıcak kumlardan, keskin kayalıklardan ve dikenli bitkilerden ayaklarını korumak için yaptıkları bir giysi.


Tarihte bilinen ilk ayakkabı şekli, düzleştirilmiş ot veya kaba derinin ayağa ilkel iplerle bağlanmasından oluşuyor. Bu alandaki en eski kanıt ise M.Ö. 8000 yılına tarihlenen Amerika yerlilerine ait sandaletler. İlkel Mısırlılar’ın kutsal emanetleri arasında da papirus yapraklarından yapılmış çeşitli sandaletler mevcut.

Mısır’da sandalet imalatının itibarlı bir sanat dalı olarak kabul gördüğü zaten biliniyor. Ayakkabı konusunda oldukça yaratıcı olan Mısırlılar, M.Ö. 3500 yıllarında ıslatılmış kumda ayaklarının kalıplarını çıkarıyor, bu kalıplarda şekillendirdikleri tabanı ham deriye bağlayarak sandaletler yapıyormuş. Bu sandaletler, zamanla giyen kişinin statüsünü gösteren birer simge halini almış. Kadınlar mücevherlerle süsledikleri ayaklarını sergiler, erkekler ise deri kayışlara ender bulunan değerli taşlar taktırırmış.

Yunanlılar daha çok tasarım ve güzelliğe önem vermiş sandalet yapımında. Romalılar ise asker tipi sandaletleri icat ederek ordularının uzun mesafeleri katedebilmesini sağlamış. İmparatorluklarının bekaası ve yaygınlığı bununla ne kadar ilgilidir bilinmez ama, imparatorlarının ayaklarını altın sandaletlerin koruduğu bilinir. Japonlar’ın sandaletle tanışıklığı da çok eskilere dayanır. Japon sandaletlerindeki her bir şeklin ayrı bir mevkii veya mesleğe işaret etmesi, ayakkabıya verdikleri önemin bir göstergesidir. Kraliyet ailesinin, tüccarların, aktörlerin hep ayrı sandaletler giymesi ‘Dost başa, düşman ayağa bakar sözü’yle açıklanabilir belki...

Birçok sıcak iklimli ülkede hâlâ en çok kullanılan ayakkabı türüdür sandalet. Hatta bazı ülkelerde sandaletler hâlâ ilkel haliyle kullanılır. Bugün sandaletlerin üzerindeki şekiller ve süsler, yapıldığı bölgeyi ve oradaki insanların kültürünü yansıtmaya devam eder. Çeşitli süslemeli bağcıklar, onların sanat anlayışını ve kültürel zenginliklerini gösterir.

Soğuk iklimlerin sıcak ayakkabıları

Sıcak ülkelerde yapılan sandaletler, kuzeye doğru gittikçe yerini daha kompleks ayakkabılara bırakır. Zira iklim şartları sertleştikçe, insanla doğa arasındaki bitmek tükenmek bilmeyen o savaş daha bir çetinleşir. Mokasen, işte bu soğuk diyar insanlarının ayak koruyucusu olarak kullanılan bir ayakkabı çeşididir. Bugünlerde mokasenlerin ön tarafında görülen süslü dikişler, eskiden ayağı tutturmak için kullanılan ipin yarattığı büzüşüklükten kalmadır. Bu tuhaf görüntü, bütün soğuk ülkelerin ayakkabılarında halen görülür. Ayakkabı, giyimde her daim önemli bir yer tutmuştur. Sadece özel merasimlerde kullanılmak üzere üretilen ayakkabılar bile olmuştur. Bunlardan bazılarının tasarım ve süslemeleri oldukça abartılıdır ve dolayısıyla onu giyen kişinin önemini ve statüsünü gösterir. Bütün bu gelişmelerde ayakkabının rahatlığı veya ayağa rahat oturmasından ziyade, hep dış görünümüne önem verilmiştir. Yani ayakkabı, hâlâ statü göstergesi olarak kullanılmaktadır.

Kaz ayağı

İngiltere’de bir ara uzun pençeli ayakkabılar moda olur. Ancak bunların yürürken ayakları rahatsız etmesi, bu tip ayakkabıları yasaklayan bir kanun çıkarılmasına sebep olur. Kraliçe Elizabeth zamanında ayakkabılar geniş pençeli (kaz ayağı şeklinde) olarak yapılmaya başlanır. Bu genişlik de kanunlarla sınırlandırılır. (5.5 inç) Bu anormal ayakkabılar, zamanla yerlerini daha garip olanlarına bırakır. 1850’li yıllarda ayakkabılar tamamen düz olarak yapılmaya başlanır. Öyle ki, sağ ve sol çifti birbirinden ayırmak mümkün olmaz. Yine o günlerde, ayakkabılar iki değişik ölçüde yapılır, bunların sonradan ayağa uydurulması da oldukça güç olurdu. Bu güçlük, değişik ayak ölçülerine göre ayakkabılar yapılmasını gerekli kılar. Ayakkabının daha sağlam olması için de, sayayla taban arasına ek bir deri konmaya başlanır.

Ayakkabı imalatı

Ayakkabı imalatçıları 1840’lara kadar, M.Ö. 14. yüzyılda Mısırlılar’ın kullandığı aletleri kullanmayı sürdürürler. Ayakkabıcıların bugün kullandığı aletlerin büyük bir kısmı da o yıllarda yapılır. 1840’larda ayakkabı imalatı için birçok makine icat edilir; ancak bunlardan sadece biri başarılı olur. 1845 yılında ABD’de icat edilen silindir şeklindeki bu makine deriyi düzleştirmeye yaramaktadır. Böylece çok zaman alan deriyi çekiçle dövme işlemi tarihe karışır.

1858 yılında, Lyman R. Blake isminde bir ayakkabıcı, ayakkabının tabanı ile sayasını dikmek için bir makine icat eder. Bu makineyi geliştiren Gordon McKay, bu aletin patentini de satın alır. Amerikan iç savaşı sırasında birçok ayakkabıcı askere alındığı için ayakkabı yapımında büyük aksaklıklar yaşanmaya başlanmıştır. McKay, artan ihtiyacı karşılamak amacıyla makinesini daha da geliştirerek ayakkabı imalatı işlemlerini hızlandırır. Ancak bütün mal varlığını bu makinen geliştirilmesine harcayan McKay, iflas aşamasına gelir. Küçük imalatçılar bir makinenin ayakkabı yapamayacağını söyleyerek alay eder, makineyi ciddiye alanlarsa yüksek bedelini karşılayamamaktadır.

McKay bu durumu çözmek için kiralama yöntemine başvurur. Makinesini bedelsiz olarak atölyelere koyacak, karşılığında ise bu makinelerde yapılan her bir çift ayakkabı için para alacaktır. Zamanla McKay’a gülen ayakkabıcılar bile yoğun talebi karşılayamadıkları için makineyi dükkanlarına koymak zorunda kalır.

Bu makinelerin girişiyle canlanan ayakkabı sanayi diğer sektörlerde de makine kullanımının yolunu açar.

1875 yılına gelindiğinde, değişik modellerde ayakkabı yapabilen makineler icat edilmiştir. Goodyear markasıyla piyasaya sunulan yeni bir makine, ayakkabının sayasıyla tabanını birbirine dikebilmektedir. Bu makinenin arkasında, lastiklere yama yapma yöntemini geliştiren Goodyear’ın oğlu Charles Goodyear Jr. vardır. McKay’ın tecrübelerinden yararlanan Goodyear, dikiş ve pres makinelerinde bir marka haline gelir. Bu süreç içerisinde, mucitler, makinelerin yapamayacağı işlemleri yapacak ufak aletler yapmayı sürdürür. Delici, birleştirici, tutucu gibi eski aletler zamanla çok gelişir. Öte yandan, tarihî denilebilecek aletler de halen kullanılmaktadır. Fakat yeni nesil otomatik makineler, artık saatte 150 çift ayakkabı yapma kapasitesine ulaşmıştır.

Topuklu ayakkabının keşfi

Topuklu ayakkabılarla ilgili birçok belge olmasına rağmen, bu ayakkabıyı ilk kimin yaptığı veya kimin giydiği muammasını koruyor. Mısırlı kasapların yerdeki kandan ayaklarını korumak için, Moğol atlılarının da üzengilerini daha iyi kavrayabilmek için ayakkabılarına topuk ekleme ihtiyacı duyduğu biliniyor. Ancak yüksek topuklu ayakkabıların bugünkü gibi şıklık ve zarafetin sembolü olarak kullanmasıyla ilgili bilinen en eski tarih 1533. Bu topuklu ayakkabının tasarımcısı ise Leonardo da Vinci’den başkası değil. Floransa’nın ünlü ailelerinden Medicis’lerin kızı Cetherine de Medicis bir dükle evlenecektir. Cetherine, ufak tefek bir kızdır; fakat tören oldukça görkemli olacaktır. Aile bir çözüm bulmak için birçok kişiye başvurur. Cetherine törenin görkemi altında kalmamalıdır. Rivayete göre çareyi Leonardo da Vinci bulur. Bu çare, topuklu ayakkabıdır. Cetherine’nin görünüşünden etkilenen kadınlar hemen onu taklit etmeye başlar. Daha sonra, geçmişte yaşandığı gibi topuklu ayakkabı da bir statü göstergesi halini alır. Zira işçi sınıfı, kullanışsız ve pahalı olarak nitelediği ayakkabıyı alacak güçte değildir.

AYAKKABIDA NUMARA DÖNEMİ

Ayakkabı birçok insan için başka manalara geliyor. Bazıları sadece biçimine bakarken, bazıları sağlamlığını, rahatlığını veya dayanıklılığını ölçü alıyor. Ancak önemli olan bir ayakkabının hem güzel görünmesi hem de işlevsel olması. Ayakkabının insan ayağına uyumu, aşağı yukarı 100 yıllık bir geçmişi olan ‘Pedortiks’ biliminin konusuna giriyor. Bu bilimin temeli ise, İngiltere Kralı II. Edward’ın 1324’te inç’i tarif etmesiyle atılıyor. Bu tarihten sonra, ayakkabılara standart numaralar verilmeye başlanıyor. Herkesin kendi ayağına göre ölçü alınarak yapılan ayakkabılar, bu numaralara göre üretiliyor. Yaklaşık 1000 yıldır aynı ayakkabı formunun kullanılmasına rağmen, bugün kullanılan ayakkabı ebatlandırma yönteminin tarihi 100 yıldan öteye gitmiyor.

Bugün kullanılan ölçülendirme sistemi, 1880 yılında, New York’lu Edwin B. Simpson tarafından başlatılıyor. Bu ölçülendirme sistemi, her bir numara artışında ayakkabının 1/3 inç büyümesini, 1/4 inç de genişlemesini esas alıyor.

DİKKAT...KANAAT LOKANTSI KARŞI ÇAPRAZI EVKUR YANINDAYIZ.

 
Radio Swiss Classic
TAKVİM
 

DÖVİZ KURU
 

HİZMET ÜRÜNLERİMİZ
 
AYAKİZİ LOSTRA SALONU KUNDURA BAKIM ONARIM
 
 
COPYRİGHT 2009 © AYAK İZİ Lostra Salonu & Kundura Bakım-Onarım ve Ortopedik Çözüm Merkezi - Design By Erkan DİŞKAYA

Tüm Hakları Saklıdır.


TEL:+90 (216) 495 44 44 / GSM: (0536) 697 97 48 - (0535) 202 80 22 /E-MAİL: ayakizi.lostrasalonu@gmail.com

Online Ziyaretci: Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol